The Fox and the Grapes (Tilki ile Üzümler)
A hungry Fox saw some fine bunches of Grapes (aç bir Tilki, güzel üzüm salkımlarını gördü), hanging from a vine that was trained along a high trellis (yüksek bir kafes boyunca eğitilmiş bir asmada asılı; vine—asma; trellis—bahçe kafesi), and did his best to reach them (ve onlara ulaşmak için elinden geleni yaptı) by jumping as high as he could into the air (yapa bildiği kadar havaya = yükseğe zıplayarak). But it was all in vain (ama hepsi boşunaydı), for they were just out of reach (çünkü onlar ulaşamayacağı yerdeydiler), so he gave up trying (bu yüzden denemekten vazgeçti; to give up—vazgeçmek), and walked away with an air of dignity and unconcern (ve vakarlı ve umursamaz bir havayla uzaklaştı; dignity—vakar; unconcern—ilgisizlik, umursamazlık), remarking (şöyle diyerek), "I thought those Grapes were ripe (o üzümlerin olgun olduğunu sandım), but I see now they are quite sour (ama şimdi çok ekşi olduklarını görüyorum; sour—ekşi)."